31 Aralık 2014 Çarşamba

İsimsiz Şiirin Son Busesi


Öp sadece öp. Neresi olursa olsun, fark etmez. 

Bi dal cigara yaktım gecenin köründe
soğuk ve ayazda
kar rüzgarın hareketleriyle
dans ederken
verem olmuştum
kalbimi boş bir hevese peydahlarken
kan kusuyordum.

fonda Kazım Koyuncu
ağızdan bir tutam kan
gök yürek dağlayacak kadar hüzünlü...

gülüşün bir şiirken
şiirin akışını bozan o cümleyi siliyorum ağzından
şimdi oldu işte
artık bir Ahmet Haşim değilim
saklandığım kalbimin odacıklarının birinden çıkıyorum
korku ve is
az da yağ aynı kefeye koyulmazmış
bunu anladım

verem olmuştum,
bir insan yüreğinden kan kusar mıydı ki?
bilemiyorum
sadece verem olduğumu biliyorum.

dudaklarında nem kalmış,
hangi öpücüğün son izi o?
kar yağıyor
beyaz beyaz ağlanmaz ki ama
acımı kürtaj yaptım
büyük günah!
ama sevgimin yanında
sadece bir otobüs durağı...



25 Aralık 2014 Perşembe

Bir Bavul Dolusu Yalnızlık


Başımı alıp gidesim var bu şehirden.
Bütün yalnızlıklarımı toplayıp, gidesim.

Tüm yazdıklarımı toplayıp, yakasım var.
Yanar kalbimi söndüresim.

Bütün mektuplarını toplayıp
Sensizliği yükleyip, küçük bir sandalla açılasım var okyanuslara.

Hayata küfür edip
Sessizliğimi de alıp gidesim var bu şehirden.

Şiirlerime son noktayı koyup
Bitiresim var seni o yaprakta.

Son sigaramı yakıp
Son kez öpesim var dudağından.

Masamdan viskimi alıp
Çekip gidesim var hayattan.

Başımı alıp gitmelerim var bu gece.
Karanlıkta kimseler görmeden,
Nereye gittiğimi bilmeden.
Aklımda ki seni de bırakıp karanlıklara.

Hayat bizden hep bir adım önde
Bize kalan ise bir bavul dolusu yalnızlık...


Not:Muammer Kökçü ile ortak şiirimizdir.

Filistin


Filistin’e bombalar yağıyor
Ölüyor insanlar
Her taraf yaralılarla doluyor.

Bir Filistinli çocuk korkudan titriyor
Silah seslerinden korkuyor Filistinli çocuk,
Ağlıyor!

Ölüm çok yakınlarındaydı
Kaçışıyordu insanlar
Peşlerindeydi İsrailli askerler!

Bir anne kucağındaki çocuğunu göstererek
"Çocuğum öldü benim" diyerek ağlıyor.

Filistin de bir yara var
Kanıyor adeta.
Durduran olmuyor ne yazık ki
Durmadan kanıyor o yara,
Durduramıyorlar.

Filistin de göz yaşı dinmiyor
İsrail’den bombalar yağıyor
Onlarca kişi bir sokak başında ölüyor
Anneler ise ölen çocuğunun yanında sinir krizleri geçiriyor.

Filistin ölüyor,
Kanlar fışkırıyor her yerinden.
Dünya sadece olayları seyrediyor,
Olduğu yerden.

"Sessiz ol,
Filistin ağlıyor..."




Yosma


Uykumdan uyandırdı beni yosma,
Rüyamın en güzel yerinde.
Tam giderken aşık oldu bana,
Bir tren garının en güzel köşesinde.


Gözlerimin içine baktı yosma,
Sanki tüm kötülükleri o yapmamış gibi
İnkar ediyordu yüzüme karşı.
Tam tokat atacaktım,vazgeçtim.


Dudağımdan öpecekti yosma,
Sanki ilk denemesiymiş gibi davranıyordu.
Durdurdum onu,
Değdirmedi’m dudaklarımı onun kirli dudaklarına.


Sarıldı bana yosma,
Çektim ellerini belimden.
Sanki aldırış etmiyordu hiçbir şeye,
Sarılıp duruyordu,canımı sıkmıştı bu durum.


Kulağıma bir şeyler fısıldadı yosma,
İçten bir cümle söyledi.
Şaşırdım kaldım,
Meğer beni seviyormuş.


Git dedim yosmaya,
Çıkmadı bir daha karşıma.
Siyah çaputlar bağlamış gözlerine,
Her duygusunu birkaç defa daha kirletmiş meğerse.


Hayalleri vardı yosmanın,
Kendini öldürmeden önce.
Mesela güzel bir yaşam istiyordu,
Kötü bir kadın olmadan önce.


Buğulu Camların Arkasındaki Yaramaz Çocuk


Hava yine buz gibi
Yine insanlar soğuk.
Kar taneleri foklar kadar yalnız.
Ben ise rüzgarla fısıldaşıyorum.
Sen ise rüzgarla dans ediyorsun,
Bir kır çiçeği gibi.
Benim yüreğim kır değil,
Çöl...
Yer arama kendine boşuna,
İğne gibi batar kaktüsler her tarafına.

Ana avratça küfür edesim var gözlerine,
Nasıl bir bakıştır o.
Yağmur yağıyor,
Kalbim ıslak,
Bedenim kuru.
Kalbimi kurut sıcaklığınla,
Soğukluğundan bir şey görmedim nasıl olsa.

Cenaze törenim çok kalabalık (!) ,
Maşallah!
O da boş vermiş ölümü,
Dirimden ne gördüyse artık.

Eski Türk filmleri gibi
Siyah beyazdı hayatım.
Sen varken grileşti.
Kalbim buğulu,
Her çocuğun yaptığı gibi sende bir şey yaz.
"Seni seviyorum" çok uygun mesela.

Hava yine buz gibi
Yine insanlar soğuk.
Özgürlük,
Beş parasız bir adamın bira çalması gibiydi.
Yine o adamın köşe başında ölmesi gibiydi.

İnsanların çoğunluğu
Ana diliymiş gibi
Yalnızlığı her laf ebesine katıyordu.
Hayır olsun deyip geçiyordu birkaç insan.
O ise buğulu gözleriyle bana bakıp duruyordu,
Yalnızlık ana avradın olsun,
Yeter ki içini çeke çeke,
Kirpiklerini sile sile,
Gözlerini yuma yuma,
Bana "seni seviyorum" deme!

De,
Ama öyle deme.
Bir katını kaçak diktiğim acılarım,
Zabıtalar tarafından yıkılmasın.
Lazım onlar bana,
Hediye edeceğim onları sana.

Cenaze törenim çok kalabalık (!) ,
Maşallah!
Tek bakkalın çırağı gelmiş,
Ona da kılım zaten.
Geçen ekmek ve gazete siparişi vermiştim,
Gazeteyi okumuş,
Buruş buruş etmiş puşt kurusu.
Bir gazete zevkim vardı,
Onu da içe etti.

Hava yine buz gibi
Yine insanlar soğuk.
Şehir sakin,
İnsanlar hain.
Trafik felç,
Mavi kapak toplayalım,
Tekerlekli sandalye lazım trafiğe.

Buğulu camlardan dışarı bakıyor çocuklar,
"Kar taneleri yine foklar kadar yalnız." diyor bir kız çocuğu.
Yumuşak yüzlü bir anne,
Loş bir ıslıkta,
Sütü bozuk aşk masallarının yerine
Bir ninni okuyor bebeğine.
Bir öpücük konduruyor uyurken
Ve ışığı kapatıp karanlıkta kayboluyor.


Ölü Adamın Kıraathanesi


Ölü adamın kıraathanesinde
Yalnızlıkla demlenmiş çay içiyorum iki bardak
Şekersiz
Hayal kırıklarımı süpürüyorum kıraathanenin en köşesinde
Gözlerimden yağmur taneleri düşüyor
Karla karışık
Bulutların görevini ben yapıyorum bu gün
Ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerimle.

Ellerim senin ellerin yokken bir fatiha okuyor kendine
Sessizce
Elveda okuyor dudaklarım yine
Merhaba çakıyor gülüşlerine.
Ölü adamın kıraathanesinin arka sokağında
Sonra,ölüm kalbimi deşiyor bıçağıyla.
Sonra,sen kopuyorsun içimden.
Üzgünüm,ölüyorum sokağın başında
Ve ruhum karışıyor yalnızlığa.

Tekrar dönüyorum sonra
Ölü adamın kıraathanesine
Bir çay daha söylüyorum
Bu sefer şekerli
Düşsüz düşüyorum yere.
İki polis giriyor kıraathaneye
Polislere şunları diyorum;
“Tutuklayın sözlerimi.
Çünkü onun kalbine harekettir sözlerim.
Hakaret davasından yargılayın sözlerimi.
Fakat o hiçbir zaman hak etmişti bu sözleri.
Asın sözlerimi.
Hiçbir yararı yok nasıl olsa.
Zaten her sözüm harekettir ona.”

Gülüp geçiyorlar yanımdan
Deli damgası yiyorum alnımın çatına
Morg bekçisi gibiyim
Kalbimin ıssız bir köşesinde
Sigaramla birlikte.
Buralar biraz soğuk
Gelirken kalın giyinin.
Üşütürsünüz maazallah.
Şimdi kalbimin ıssız bir köşesinde
Sigaramla birlikte.
Masanın üstündeki silahı alıp dayıyorum kafama
Hiç tereddüt etmeden sıkıyorum.
Ölüyorum.
Ve gözlerimden düşen yaş
Yılın son yağmuru oluyor.
Yalnızlığın en duygusuz anların’dayım
Ölüyüm.
Ve kalbim artık saydam
Gittiğinden beri.



24 Aralık 2014 Çarşamba

Gör Bak


Gör bak!
Herkes alay ediyor benimle.
Kaldırım taşlarının bile ağzı kulaklarında
Yer gök inliyor kahkahalarla.
Sokakta it gibi titreyen otuz iki dişinden yirmisi dökülmüş amca bile
Gülüyor yalnızlığıma.
Teröristler bile Molotof kokteyle kutluyor yalnızlığımı
Hunili deli bile şaşırmış güleceğine ağlıyor !

Gör bak!
Şehrin ışıkları açılıp kapanıyor
Tencere tava hepsi aynı oluyor bana
Tek bir eksik tek bir fazla
Günler geçiyor zamanla
Bedenimi ele geçiriyor yalnızlık
Bir hastalık gibi.

Gör bak!
Ben bu hastalığı da yeneceğim.
Ve karşına geçip güleceğim
Haykıracağım tüm nefretimi yüzüne
İşte o zaman tüm acılarım sona erecek.
Ve kalbim kan pompalamayı kesip,
Kendi cezasını kendisi verecek.








3 Maymun Edasında

Ve mutluluk en güzel oyunu oynayıp aldı tüm yüzlerden gülücükleri.
Birkaç çiçekte soldu arada.
Biri de bir soru sordu:
"Kalp yalnız mıdır?" diye.
Cevap verdi her kulak, dinlemekten bıkmış gibi:
"O kadar organ, damar ve kemiğe rağmen; yalnız."
"Birazda ürkek." dedi göz, görmekten sıkılmış gibi.
Aradılar acıyı,bulacaklarmış gibi.
"O şimdi magmada erimekte." dedi kalbin çekirdeği.
Her şey dillendi,
Bir ben sustum.
O kadar çığlık atmama rağmen;
bir köpek bile duymadı suskunluğumu.
Hak ettim mi ben bu alın yazısını?
Hak etti mi olağan dışı her şey bu sevgisizliği?
Birde damıttı göz.
Damı delik bir ev gibi
Ve de birkaç vicdansız öldürdü karısını bir hiç uğruna.
Onlara o hiç, hiç gelmese de.


Not: Eski adı "Vedası Olmayan Şiir" idi.

Ve Gözlerin

Göz kapaklarımın hali kalmadı sevgilim,
Dön artık!
Dön ki,
Vücuduma nüfuz eden bu zehri
Bir çırpı da kusayım
Boşaltayım tüm acılarımı göz yaşlarımla
Sonra geri dönüşüme de veririz istersen.
Bütün çığlıklarımı gömüyordum kalbime,
bütün cinayet romanlarını bir gecede okuyordum.
Seri katillerin her şeyini biliyordum artık
İstesem senide öldürebilirim kalbimden,
hiç bir kanıt bırakmadan.

Geceleri avlardım yalnızlığı,
Derisini yüzerdim tüm yan anlamların.
Tüttürürdüm son bir kez
gençliğimin meşhur o şarkısını.
Sonra tüm şairlere inat,
İdam ederdim ilham perisini.
Yorulmaya başladım!
Kalk şu piyanonun başından.
Gözlerimin içine bak
ve gör tüm yaptıklarını.
Kalbime açılan derin yaralar,
Mona Lisanın gülüşlere kadar sahte
ve de ilginç...

Eski gazete yapraklarına sardım seni,
her gece içeyim diye.
Ruhum delirmek üzere
Kırık bir kalbin son bestesi gibisin sen şimdi
Şu küçük gemide ufacık bir radyo
Güzel kavgaların sonundaki katliamsın!
Son gecemde kayan yıldızsın
Alnıma dayanan namlu,
ruhuma kadar işledi.
Sık artık, ruhum delirmeden
Başı kesik acıların
Piyanosundan ölüm konçertosu yükseliyor şimdi.
Telaffuz ediliyordu her nota,
protokolde hiçbir insanın olmamasına rağmen.
Ve gözlerin,
ne kadar da eski halim gibi...




Vatan Haininin İçindeki Yaramaz

Koskoca vatan haini,
İhanetle cebelleşiyordu şimdi.
İntihar süsü verilmiş bir kalbi vardı,
Minnacık hayalleriyle birlikte.
Küçük ve sevecen çocuğu öldürememişti içinde.
Yazıktı ona.
-ki bir vatan haini içindeki çocuğu öldüremezse hiç kimseyi öldüremezdi-
Kusura bakma dostum,
En büyük kabahat senin öldüremezsin içindeki yaramazı.

Koca devleti yıkamamıştı vatan haini,
Ne kalp yarasıymış sendeki.
Anlayamadım gitti.
Ak bağlamıştı saçları,
Gözlerinin altı mosmor.
Yine fazla kaçırmıştı kokaini.

Silah kullanmasını iyi bilirdi vatan haini,
Ama okuma-yazma deseniz tam cahildi.
Ruhu bozulmuştu,
Psikolojisiyle birlikte.
Çok can almıştı,
Bir yosmaya yüreğini kaptırmadan önce.

Rotası olmayan bir gemi
Kendi rotasını ilan ediyordu kaptan sayesinde.
Ruhunun kaptanıydı vatan haini,
Bir yosmaya aşık olmadan önce.
Ne küfürler ederdi gece gece,
Anasını avradını kata kata,
Yüzünde süzülen yaşları sile sile,
Yas tutarcasına,
Küfürler ederdi hem kendine,
Hem ona.

Piyano çalıyordu vatan haini,
Anasını ağlatıyordu resmen.
Kiralık bir ev kadar yalnız,
Ve hakkını veren bir köleydi..
İğnelerin hepsini batırıyordu koluna,
Ah diye attığı çığlıkları,
Bir o kadar sahte,
Bir o kadar da yoksuldu.
Hakkını veriyordu yaptıklarının,
Güzelce’ne ölüyordu.

Akrep yelkovanla öpüşmeden ölmeliydi,
Zaman geçirmeden.
Kum saatindeki kumlar bitmeden.
Tutmayın vatan hainini,
Şuanda ölmesi gerek.
Ölmesi yosma için önem değildi,
O yine bulacaktı yolunu.
Olan içindeki yaramazı öldüremeyen,
Öldürülmüş süsü verilen kalbi olan,
Ruhu kabir azabı çeken,
Minnacık hayalleri olan vatan hainine olacaktı.

Gözlerini kapadı vatan haini,
İyi geceler dostum.
Yosma ise hala uç kuruğundaydı.
Vatan hainin cesedi,
Yalnızlık mezarlığına defnedildi.
Bedeni toprağın altında
Ve solucanlar üstünde geziyordu.
Bedeni çürük elma edasındaydı solucanlarla.
Ölümü hiç kimseye kahır vermemişti,
Kim ağıt yakardı ki onun arkasından?
O sadece içindeki yaramazı öldüremeyen bir vatan hainiydi.



20 Aralık 2014 Cumartesi

Ölüm Bir Ömre Bedel


Hoş geldin ölüm,

çok beklettin kendini

bir kadın gibi

hadi bitir şu işi

gidelim yalnızlık sofrasında

düşleyelim

iki şişe acı şalgamı

tamam senin ki light olsun.




o sen de mi buradaydın Ziya

selam söyle Davut'a

bir gün sohbet edelim

eski günleri yad edelim

özlemişim

Fatma ninenin eriğini çalmamızı

kaçarken kalbimizin patlayana kadar çarpmasını

tamam kalkarız şimdi,

girme hemen triplere...




kapı vuruluyor,

yok de boğazımı dolayacağım ip

devireceğim iskemle tut kolundan ipin

kapı açılmasın

gelen ölüm biliyorum

kapıyı kırsın istiyorum

yaşamla savaşsın

dolan boynuma kanlı ip

devril iskemle

yalnızlık sofrasında bekleyenim var

daha anneme uğrayıp

cennet kokan ayaklarını öpeceğim...




saat bozuk olduğundan

kaçta öldüğümü söyleyemedim anneme

sadece güneşin bulutla öpüştüğü ilk dakikalar diyebildim

ama görüşme saati bitiyor

kendi bölgeme dönmem lazım

burası biraz serin de

ben de biraz Afrika'yım

çarpıyor beni böyle havalar

hastalanıyorum sonra

zaten çorba yapan da yok

sabah akşam acı...

yalnızlık sofrasına oturmam lazım

görüşürüz kan ağlayan dostum aynalar...


15 Aralık 2014 Pazartesi

Vale


Bir valenin hayatı bu kadar ilginç olmamıştı.

Washington / ABD Yıl 1990… 

Soğuk bir gecede rüzgar ensesine vuruyor, sanki ensesinden kulağına gelip bir şey fısıldıyordu. "Bir cinayet lazım", dediğini duyuyordu fısıltılar arasında. "Evet, bir cinayet lazım" diye düşünüyordu. Şu an karanlık bir yoldan geçip iş yerine gidiyordu. Önüne bir kedi çıktı. Kedilerden tiksinirdi. Yerden aldığı taşı ona doğru fırlattı, birden tökezledi kedi. Ayağına gelmiş olmalıydı,  sonra kaçıp gitti kedi. Winter Restaurant'ın kapısındaydı. Niçin bu adı almış bilmiyordu. Tek bildiği şey birisini öldürme tutkusuydu. Genç bir bayan arabasından inmekteydi. Anahtarını alıp park etti Vale. Yarım saat sonra restauranttan çıktı genç bayan. Vale arabasını getirmekteydi. Anahtarını verdi, genç bayan arabaya binip gideceği anda telefonu çaldı.  "Güzel bir melodi"diye aklından geçirdi Vale. Arabayı çalıştırmıyor, konuştukça konuşuyordu kadın. Vale bundan istifade ederek genç bayanın seksen yedi model BMW arabasının bagajına atlıyordu. Çok geçmeden araba hareket ediyor,o n beş dakika sonra da hareketli araç duruyordu. "Eve gelmiş olmalıyız" diye içinden geçirdi Vale. Bagajı açıp dışarı çıktı. "Zengin evleri hep güzeldir" diye fısıldadı rüzgara. Bahçeden geçip ahşap kapıya doğru yöneldi. Kulağını kabartıp içeriyi dinlemeye başladı.

Vale, “Ses yok, uyumuş olabilir’’ dedi.
Açık bir pencere gözüne ilişti. Bir sıçrayışta pencerenin kenarına tutunmayı başardı. Kendini içeri doğru bıraktı.
“Misafir odası galiba, bende misafirim. Ama bu oda da uyumak istemem, yatak odası daha cazip gelir bana’’ dedi.
Sessizce yatak odasını bulup, kapısına geldi. Kapının kolunu yavaşça indirdiği gibi kapı açıldı. Uyuyordu genç bayan. "Vücudu mükemmel!" diye aklından geçirdi. Birden uyandı genç bayan. Bağırmaması için ağzını bağlıyordu. Yatağa girip ‘’Bunu çok seveceksin’’ diye mırıldanarak gülümsedi. Pantolonu indirdi. Genç bayanın gözlerinden yaşlar dökülüyordu. "Yapma!" gibi hareketler yapıyor ama nafile hiç kimse bunu engelleyemezdi. İşini bitirdikten sonra bir sigara yakıyordu. Genç bayan hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, kendisine tecavüz edenin adamın yanında. Sigarasını bitirdiği anda genç bayanı sırtlayıp arabasının anahtarını da alıp evden çıkıyordu. Arabaya binip eski fabrikaya ilerlemekteydi, fabrikanın önüne geldiğinde arabadan inip fabrikaya doğru yürüyordu genç bayanla birlikte. Onu duvara ellerinden ve ayaklarından çiviledi. "Çok canı yanmış olmalı" diye aklından geçirip, gülüyordu bir şizofren gibi. Ama çektiği acıyı belli etmiyordu genç bayan…
“Benden ne istiyorsun be adam? Beni bırak ne kadar istersen o kadar para veriyim. Yeter ki bırak beni!’’
“Her şey çok kolay dimi paranız olunca? Dininiz imanınız para olmuş siz zenginlerin…Para denilen şey kağıttan başka bir şey değil! Kağıda birkaç rakam yazınca o para oluyorsa matematik problemlerinin değeri paha biçilemezdir o zaman. Anladın mı? Benim parayla işim yok.’’
“Beni bırakman için ne yapmalıyım?’’
“Fazlasını yaptın zaten.’’
Güldü.
“Hayvan herif!’’
“Bu iltifatlar için çok teşekkürler saygı değer matmazel. Ha doğru ya, artık madam'sın.’’ önünde eğilerek güldü.
“Sen tam bir çatlaksın! Aynı zamanda adam bile değilsin!’’
Dudağına bir öpücük kondurdu.
“Bu güzel dudaklarını özlüycem.’’
“Özleyecek misin? Nereye gidiyorum ki ben?’’
“Öleceksin.’’
Korkudan donmuş gözleri, bir daha hiç kapanmayacaktı. Korkudan titriyordu genç bayan, ama Valenin hiçbir mimiğinde değişiklik yoktu. Sanki cansız bir biçimde onu nasıl öldüreceğini düşünüyordu. Duvara dayalı iki başlı baltayı gördü, eline aldı. Bekledi biraz, sonra iki başlı baltayı kaşla göz arasında genç bayanın kafasına indirdi. Kafası yerdeydi. Kanı ise her tarafa sıçramıştı.Hiç terlemiyordu bile, soğukkanlıyı ile tüm ortamı buza çevirmişti. Birden irkildi kabus görüp uyanmış gibi ve mavi beyaz mendilini cebinden çıkardı. Ellerindeki kanı silip mendili yere attı aniden arkasını döndü ve bir çöp poşeti aramaya başladı. Bu cesedi buradan götürmeliydi. Cesedi çöp poşetine koyduğu gibi sırtladı,dışarıda bekleyen çalışır durumda bulunan genç bayanın arabasının bagajına cesedi koydu. Hiçbir anlamı yokken öldürdüğü kişileri aldığı yere bırakırdı hep. Genç bayanın evine doğru sürdü. Arabayı bırakıp kaçtı. Eldiven kullandığı için parmak izi belli olmazdı.

Zaten belli olsa bile hep söyle derdi:
“Bunlar iğne deliğinden ipi bile sokamıyor, bir parmak izinden bir adamı mı bulacaklar? Güldürmeyin beni.’’
Sanki polislerle alay ediyor, onları küçük düşürmek için elinden geleni yapıyordu. Vale nedense polislerden haz etmezdi. Suçlu psikolojisi bu olmalıydı.

Dişlerimi Sıkıyorum!


Derdi vardı yüreğin,

Derman olamam belki bu hıçkıra hıçkıra ağlayan yüreğe,

Sadece biraz dindirebilirdi’m yağmuru.

O da konuşurken olurdu sadece...

Üzgünüm,

Dişlerimi fazla sıktım yine.

Serseri bir kurşun rüyamı delip kabusa dönüştürürken,

Yorgunum,

Uyuyamıyorum.

Sadece;dişlerimi sıkıyorum amansız bir korkuyla!

Üşüyordum,

Titriyordum yalnızlıktan uykuda

Geceleri yorganıma sarılıyordum sımsıkı

Gündüzleri hayallere.

Sadece bir an ki kabusla,

Korkuyla,

Çaresizlikle,

Yatağını sırılsıklam eden bir çocuk edasıyla.


Üstümde müthiş bir acımasızlık vardı,

Bir film şeridi gibi geçiyordu hayatım gözlerimin önünden.

Bense yatağımın altına giriyordum küçük ayıcığımla.

Kapı açılıyordu,

Karanlık odama kapı açılınca ışık giriyordu.

Nefretimle büyümüş bir acıydı kapıyı açan,

Korkudan korkuyordum tir tir titreyerek

Sanki soğuk bir yerde kalmışım gibi.

Korkmak iğrençti.

Biraz da gülünçtü...

Bense;

Gecenin karanlığında

Adını yalnızlık koyduğum ayıcığımla

Yatağımın altında

Hiç kimsenin duymadığı gizli bir sesi

Aramaya koyuluyordum.

Bir umudu vardı yalnızlığın,

Bir gerçeği...

O gerçek;

Beni de oyununa alet etmekti.

Başardı da

Şimdi sadece yalnızlığının çığlıklarını duyan,

Küçük gözlerimin içinde maviyi arayan,

Büyümüş,delirmiş koca bir adam vardı.

Bu ne amansız korkudur;

Dişlerimi sıkıyorum!


BARIŞ ÖZDEMiR & Muammer Kökçü

Bir Masalda Değiliz


...
bir masalda değiliz
mesela ben bir kahraman değilim
annemin yapacağı kabakta
araba olmayacak
saçını hatırladığım kadarıyla kestirmiştin


düşünüyorum da
gerçekten yaşıyor muyuz biz?
yoksa kapı aralığından geçen
bir kedinin ütopyasında mıydık?
bilemiyorum, bilmiyorum
düşünmek istemiyorum.


bir masalda değiliz
peki bu gerçek hayat mı?
yere tüküren insanlar
camdan kakasını gazete kağıdını sarıp atanlar
kuş bu kadar katı sıçar mıydı?


düşündüm de
hainlik zor be kardeşim
seviyor diyorsun beni
bir bakıyorsun el elli olmuş
ne diycem biliyor musun?
sol omzumu yat da
uyuyalım...


14 Aralık 2014 Pazar

Efendim


...

Bir kadını ağlattınız efendim,
Doğru yaptığınızı düşünüyorsunuz
sallamıyorsunuz efendim
Efendim bir kadını ağlattınız
yemyeşil gözlerinden akan
göz yaşı değil deyip duruyorsunuz
durun orada efendim
tam bir yağmur edasıyla düşen o şeyler
az kırmızıya kaçıyor ama
gözyaşı efendim....

Bir kadını unuttunuz efendim,
bakın hemen şuracıkta
görüyor musunuz?
ses verin efendim,
korkuyorum.
itiraf edin artık efendim
bir kadını unuttunuz
kalbiniz unutmamışken
sadece hangisi olduğunu diyorsunuz,
yalan söylemeyin efendim.

Bir kadını öldürdünüz efendim,
farkında mısınız?
Artık susmayın!
Delirmek istemiyorum.
Kabul edin efendim,
siz sevdikten sonra öldünüz.
Gözünüz kangren oldu,
bütün sevdiklerinizi kaybettiniz.
Soğuk mu oralar efendim?
Olric paltonuzu getirsin.